Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Banu Güven: "Bir Sentez Model"

Banu Güven

Banu Güven

Banu Güven ismini bu denli çok duyduğum için mi -zaten bu sayede kendisinin kim olduğunu anlayabildim- yoksa bu tarz bir salaş ilişkinin, yani düzenliliğin ve resmiliğin esas olduğu bir yerde orayı bozan bir niteliğin dikkat çektiğini düşünen kişilerle bizzat Banu Güven tipinin arasındaki zihinsel ilişkinin çekiciliğinden mi, tam bilmiyorum esaslı bir problemle karşı karşıya olduğumuzu düşünmek durumunda kaldım. Aslına bakılırsa sadece Banu Güven için de geçerli değil bu durum; internette biraz arama yaparsanız görürsünüz ki, genç kadın spikerlerin giderek fetiş niteliği kazandığını görürsünüz. Ancak Banu Güven’in içerdiği sentez-model, onu diğerlerinden ayırıyor.

Burada kendini gösteren, spikerlik mesleğinin (haber spikerliğinden bahsediyorum) esasında yer alan ciddiyet gereksiniminin (http://getir.net/nty), en alâ fantezilerle (http://getir.net/ntz) karıştırılmasından elde edilen problematik bir “düzeni ve düzenliliği bozma, parçalama” arzusu tıpkı “kızlığı bozma” arzusundaki gibi sıradışı bir itici güce sahip. “Bozulmamış olanı bozma” arzusu, bütün estetik kaygıların ötesine taşıyor. Fight Club’da bu “göremeyeceğim Fransız sahillerini bombalamak istiyorum” cümlesiyle afişe edilmişti. “Dokunamayacağın” kadının serin duruşu çeşitli imgeler olarak üzerine biniyor ve sonunda sen onun tüm kadınların üstünde, çok ileri bir model olduğunu düşünüyorsun. Banu Güven de bu tipin varlığından hoşnut olmalı ki; ciddiyet içinde ciddiyetsizliğin; sıradışı olmanın en azından görüntüsü altında takip edilmişliğini anlamlandırmaya çalışıyor.
Bunu yapabilmek için farklı kanalları deniyor. Örneğin bir müzik programında gitar çalıyor; yine takipçilerinin arzuladığı sıranın dışına çıkmış ama ciddiyetinden de feragat etmemiş modeli oynuyor. Orhan Pamuk’la ya da Metallica’yla söyleşilerinde de bunu görüyoruz. Onu zaten farklı kılan şeyin bizzat kendisi olmadığını, ona biçilen rollerin bizzat konumunun ve zamanının birleşiminden çıkarıldığını anlayabiliyoruz.

Örneğin şu siteye bakalım:

http://www.simgefistikoglu.com/kategoriler/banu-guven-paylasimlari-arsivi/

Bir insanın en masum olduğu an, herhalde eskilerin “yelkenleri suya indirmek” dediği o an gerçekleşir. Direncinden vazgeçme anında, insanı oldukça masum bulursunuz. Çünkü tevekkül meselesinde olduğu gibi, bu insanın huzur ve teselli arayışının bir göstergesidir. Teslim olursun, çünkü başka bir çıkış yoktur. Birisi böyle bir site yapmakla uğraşıyorsa, onda da ben bunu ararım. Bir insan neden bir haber spikerinin kare kare fotoğraflarını biriktirir? Bunda Banu Güven’in estetik güzelliğinin çok önemli olduğunu mu düşünüyorsunuz? Burada düzenli seyreden bir sürecin baltalanmasından duyulan coşkun bir hazzın etkisini görüyorum. Banu Güven rock müzik dinliyor (http://getir.net/s20), sola yakın, Orhan Pamuk okuyor, senin deliler gibi hayran olduğun Metallica’yla röportaj yapıyor, kendine yetecek kadar İngilizcesi var, Sami Türk’ü köşeye sıkıştırıyor, daha ne yapsın. Konu futboldan açılırsa ondan da bahsedebilir; Irak işgalinden söz edilecekse soluğu onun yanında alabilirsiniz. TRT spikerlerini hiç andırmayan bir göz alıcılıkta temiz giyimli (http://getir.net/s21), ama isterse barlar sokağının müdavimi liseliler gibi de giyinebilir (http://getir.net/s22). Ekşi’de “hep gotik bir görüntüde olmasını hayal ettiğim taş hatun kişisi” denmesinin nedeni bu; ya da Banu Güven “7 Eylül 2007 Tool İstanbul konserini yanından izlediği”Banu Güven söylenmesi gereken kişidir (http://getir.net/s2j); Dream Tv’de katıldığı bir programda You do something to me’yi de söylemiştir (http://getir.net/s2k). Bunlar hep övgü vesilesidir; çünkü Banu Güven bir sentez modeldir.
Kendisinin de bundan hoşlandığını rahatlıkla düşünebileceğimiz bir idol-stardır. Baconcı terminolojiden hareketle, “idol” diyorum, çünkü onda modellik, “aranan niteliklerin bir araya gelmiş olması durumu” öylesine ön planda ki, bu modelliğin bozulma arzusu bile hayranlarını ortadan ikiye bölebilecek ölçüde etkileyici. Onu gotikliğin sınırlarında gezen biri olarak arzulamak ile Ortadoğu’yla ilgili en ciddi haberi verirkenki o en ciddi anını görmek birleşince ortaya korkutucu bir idolün farklı ışıklardan beslenen gözalıcılığı çıkıyor. Hayvansever (http://getir.net/s23); motorcu gibi de giyinebilir (http://getir.net/s24), haberci gibi de (http://getir.net/s25). Banu Güven gece büyük plaz(m)adan çıkar; eve varmazdan evvel barlar sokağında iki tek atar, rocker arkadaşlarıyla buluşur; eve varır ve yatmazdan evvel bir duble viskiyle cilasını tamamlar. Böylece geceyi senin tasarımına uygun bir şekilde tamamlar. Onunla ilgili farklılıklara dayanan hayallerin ne kadar büyükse, Banu Güven de o kadar büyük olur.
Bir insan salt hâl ve tavırlarından oluşuyorsa, çizdiği imaj sadece başkalarının onun davranışlarını nasıl anlamlandırdığında yatıyorsa bir noktadan sonra insan, kendi tutumlarının ve yapmak zorunda hissettiği şeylerin esiri haline gelir (http://getir.net/s26). O şeyleri yapmazsa, artık o olmazmış gibi gelir. Bir noktadan itibaren kişi böylece özgürlüğünü de yitirir. Salt “böyle” görünmek adına, “böyle” görünür. En nihayetinde salt hâl ve tavırlarından oluştuğu için, başkalarının istediği gibi biri olur çıkar. Banu Güven de bir noktadan itibaren başkalarının hayallerinin dürtüklediği şekliyle yaşamak zorunda kalan biri olabilir.
Banu Güven

Bu durum hayranları için de geçerli. Seni bir Banu Güven hayranı olarak düşünelim. Etrafındaki hem Banu Güven kadar güzel, hem onun kadar entelektüel olmayan kız çocuklarından “gerçekten cadı olsam Bush’u kurbağaya çevirmek isterdim. Tony Blair ile ikisi fena olmayabilir” lafını (http://getir.net/ntz) ya da “Hrant’ın can güvenliği sağlanamadı değil, sağlanmadı. Şimdi neden ve nasıl sağlanmadı, bunda kimlerin sorumluluğu vardı sorularının cevaplarının verilmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her yurttaşın bu soruyu ısrarla sorması gerekiyor. Hrant için, yani herkes için adalet talep etmek gerekiyor. Adalete olan inanç kaybolursa, geriye ne kalır?” sorgusunu (http://getir.net/s27) işitmezsin; işitmediğin için, senin için ideal, görüşlerine katılsan da katılmasan da, ki o görüşler sığ olsa da olmasa da, sadece bu görüşlerin bu güzellik altında sunulabiliyor olması bile senin için yeterlidir. Çünkü senin aradığın şey, etrafındaki hiç kimseye benzemeyen, bir üst kadın modelidir. Bu benim “defectus defector” dediğim “güdük asi”nin güdüklüğünün bir başka görünümü: içerik anlamını yitiriyor; ne saçmalarsa saçmalasın, sadece tasarımı ele alınan kişinin kendisini aşıyor. O halde sen tasarımına bağlanmış bir hayalci-tasarımcı olmaktan kurtulamıyorsun. Freud bir yerde “ne yediklerini keşfetmek için yazarların eğitimli bağırsaklarını görememek çok üzücü” esprisini incelerken, birbiriyle bağlantısız iki imgenin bir araya getirilişinden saçmalık doğduğunu, esprinin oluştuğunu söylüyor. Ancak esprinin oluşması içeriğin anlamlı bir bütün oluşturduğunu göstermiyor; burada da birbiriyle alakasız görünen iki (yukarıda bir kısmını sıralamıştım; belki çok daha fazla) farklı karakterin bir araya gelişinden tek bir saçma ortaya çıkıyorsa da önemli değil: Bu başlı başına bir espri. Banu Güven bir model esprinin ürünü; içeriği ne kadar anlamsız olursa olsun, hiç problem değil. Orhan Pamuk’la ilgili görüşleri, Sami Türk’ü köşeye sıkıştırması vs. Bunlar önemli değil. Başlı başına bu durumun ortaya çıkması, Banu Güvencilerin tasarımında anlamlı. Esprinin ne içerdiğiyle kimse ilgilenmiyor; çünkü saflık arayışını Banu Güven’de neticelendiren güdük asi için bu arayışın kendisi yeteri kadar anlamlı.

Banu-Güvenizm bir ihtiyaç dinine dönüşmüş durumda; bu dinin yaşaması gerekli. Çünkü idol-star olarak ortaya konan tipin, modern dünyanın konformist kaygılarına hitap eden bir yönü var. Konformist, çünkü hayatından memnun olmayanlara fazlasıyla huzur veren, ideal bir tip sanki. Örneğin her an haber bültenini terk edecekmiş gibi bir hali var. Bir akşam haber bültenini terk edip de “bütün olan biteni anlamsız buluyorum; önce Ortadoğu’daki acıdan bahsediyoruz, sonra Placebo konserinde eğlenen gençlerden; bu bana samimiyetsiz geliyor” dese; bütün Placebocu ve Banu-Güvenist bünyeler bunu da kabullenir. Çünkü bu tepki, bulunduğu konuma, kabullerine, “in”lerine “out”larına tümüyle sığmayan ancak bunun için elinden hiçbir şey gelmeyen, bağıramayan, yüksek sesle bile konuşamayan, patronundan azar işiten, okulda öğretmeninden “kravat takmadı diye” hakaret yiyen nice gence anlamlı gelecek. İçerik yine önemli değil, eleştirelliğin ve serin-kanlılığın kendisi Banu Güven duruşunu ortaya çıkarmaya yetkin. Oysa Banu Güven başlı başına bir placebo işlevi görür; her an haber bültenini terk edecekmiş gibi durması, Banu-Güvencilere yalancı bir şifa imkânı verir; onları uyutur. Banu Güven’de herbiri tek tek kendisini bulur. Çünkü ömürlerinin hiçbir döneminde hem Metallica dinleyip hem de ciddi bir işin üstesinden Banu Güven gibi gelmemişlerdir. Banu Güven işini doğru düzgün yapma fırsatını bile bulamayanların, rol modelidir. İşte bu yüzden Banu-Güvenizm bir dine dönüşmüştür. Yapı başlı başına konformisttir; çünkü hiçbir emek sarf etmeden, huzur sağlar. Sen bir Banu-Güvenciysen, o senin yerine ciddi olabilir; o senin yerine asi olabilir; o senin yerine alternatifin alternatifini seçme çekiciliğine kapılabilir.
Konformisttir; çünkü çağın ruhu rol modellerin yaşamasını gerektiren bir yapı kurmuştur. CNN’de Larry King sadece ciddi haberciliği ya da oraların “Hakkı Devrim” liğini oynamaz; o bir muziptir. Muzipliğinin sınırları bellidir; Conan Obrien gibi olmaz, çünkü o habercidir, haberle iç içedir. Bunun gibi Banu Güven asiliği de, Şebnem Ferah asiliğine varan bir yapının içinde barınmaz. Şebnem Ferah, bir parçasında “içine girilen kaygan deliğin, geride bırakılan dünya sanılmasından” şikayetçidir; Banu Güven asiliği böyle bir mesajı taşıyamaz; “o kadar değil”e yakındır Banu Güven. Ama yeri gelirse Pentagram üyeleriyle sıradışı bir gece sohbeti yapabilir ciddi haber kanalında; bu da “ciddi haber kanalında asiliği görmekle mutlu olan kitle”nin güdüklüğüne yeter çaredir. NTV ekranında Pentagram’ı ve Banu Güven’in rahat tavırlarını gören Banu-Güvenciler kaçınılmaz olarak, kendilerinin de temsil edildiğini düşünerek mutlu olur. Bu da zaten Banu Güven’in idollüğünün yeterli gördüğü bir durumdur; en nihayetinde asiliğin de bir sınırı vardır.
Banu Güven için sola meyillilik ve rockerlık, asiliğin belirleyici krıterlerini oluşturur. Banu Güven asiliği Ufuk Urasçıdır, Baskın Orancıdır, Ahmet İnselcidir, Murat Belgecidir, Yıldırım Türkercidir. Ancak ötesi yoktur. Tanıl Boracıdır, çünkü derin analize gereksinim duymaz; ideolojinin esiri ve eseri olmuş kitlenin hoşuna gitsin yeter. Zaten kimse de ondan Perihan Mağden ya da Nuray Mert olmasını beklemez. Yıldırım Türker romantikliğindedir, çünkü derin rasyonaliteye gereksinim duymaz; “eleştirebiliyor”, “isyan edebiliyor” görünmesi yeterlidir. İçerik olarak ne kadar tutarlı ya da doyurucu olduğunun bir anlamı yoktur; “Hrant’ı katledenler kötüdür” totolojisi bile hayranlarını doyurur.
Sami Türk’ü sıkıştırdığı zaman ona “ağzının payını iyi verdi ama!” diyecek bir kitleden güç alır; ancak yine ötesi yoktur; durumun bu noktaya nasıl geldiğiyle değil “bir şekilde” gelmiş olmasıyla ilgilenir (“Hayatımda beni en çok utandıran şeylerden biri, memleketin idaresine ve bekasını korumaya talip koca koca adamların “Kürt diye bir şey yoktur, o dediğiniz karda yürürken çıkan ‘kart kurt’ seslerinden türemiş bir yalandır” pata-tezidir. (Gerçekten ne diyeceğimi bilemedim, her şeye tez deniyor ya… Bu çıktı işte, idare edin…) Bu hikâyeye hâlâ sinirleniyorum. Bu aptalca tartışmaya tanıklık etmemiş olmayı, o dönemi unutmayı istiyorum, ama hatırlatıyorlar…” http://getir.net/s2i). Çizdiği tip hanım hanımcık rolünden, en soft solcu (galiba liberal-solcu) ve en soft rocker rolüne kolayca geçiş yapar. Zaten bu yüzden Banu Güven, NTV’nin de tam aradığı tip olmak durumundadır. Kanı “soft bir şekilde” kaynayanların temsili Banu Güven’de gerçekleşir; ya da ciddiyetle tasarlanan budur.
Hikâye gerçekten de böyledir: “Evet ben Banu Güven’i beğeniyorum”cular zaman içinde çoğalır ve salt onunla temsil edilip, onunla asiliğini doyuranların Banu Güven’den bekledikleri de artar. O da beklentiye cevap verir, ama dediğim gibi, ötesi yoktur. Ondan istenir, o da verir. İstendiği, muhtaç olunduğu kadarını verir. Horatius’un tümden sorumluluklardan kopmayı öğütlemeyen (ama çağın mottocu konformistleri tarafından hatalı bir şekilde öyle algılanan) carpe diem’i belki çok sahtekârca, belki çok içten bir şekilde Banu Güven’de sine qua non bir düstur olarak belirir. Sahtekârca veya samimi bir şekilde olmasının zaten bir önemi yok; günü yaşama’nın temsili olmak bile konformistler için yeterlidir. Saygın bir haberci gömleği altında, isyankâr deri pantolon görüntüsü yeteri kadar günü kurtarır.
Ciddiyeti sağlayan (ciddi haber spikeri) ve onu bozan unsurlar (alternatif yaşam biçimiyle sıradanlaşmayan, diyelim ki bir rocker) birleşince bunun dikkat çekici olarak değerlendirilmesi gerekiyor. En azından hayranlarının, kendilerinin bile göremeyeceği tasarım bu. Aslına bakılırsa harikulâde bir tasım bu. İki öncüllü tasarımdan tek bir ortak vargı. Biz farkında olmadan kendi yaşamlarımızda da bu sentez modellere bağlanırız; bazen farkına varırız. Ancak iş işten geçmiş olur; tasarım bizi ele geçirdiği için hayallerin ötesine taşamadığımızı gördüğümüz için, hayallere farklı anlamlar yüklemeye başlarız. Onu arzuladığımız şeye yaklaştırmaya çalışırız. Fantezilerle besleriz. Korkudan, kaygıdan arınır; zaten başından beri aradığımız şeyin “bu” olduğuna kendimizi ikna ederiz. Bütün ilişkilerimizde bu ortaya çıkabilir; “ben zaten böyle birini sevebilirdim ancak” diyerek tercihimizin anlamlı olduğunu kanıtlamaya çalışırız. Tercihimizin nasıl oluştuğunu bilsek de bilmesek de, onun esiri olmanın ne kadar anlamlı olduğunu düşünerek tatmin oluruz. Çünkü huzur arıyoruz, güven arıyoruz. Bulamıyorsak bile arıyoruz; hayal-kırıklıklarımızın temelinde de zaten arayışa bu denli anlam yüklememiz yatıyor, aradığımız şey güven ise o halde en anlamlı şey “güven”dir.
Banu güven veriyor hayranlarına; herkes kendisine huzur veren tasarımlara sığınır. O halde Güven’meye devam eder hayranları; çünkü herbiri güdük asidir; bu gibi sığıntılıklarımızdan sıyrılamıyorsak herbirimiz güdük asiyiz.
Not: Bu yazımın büyükçe bir bölümünü Ekşi Sözlük için yazdım ve orada yayınladım:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=banu+g%C3%BCven%2F%40jimi+the+kewl

7 comments on “Banu Güven: "Bir Sentez Model"

  1. Anonymous
    26/06/2009

    >ne kadar boş yazmışsın ya. bu kadar yazıp hiçbirşeyi anlatamamak felsefi bi derinlik değildir eger sandıgın buysa.

  2. Ulus
    26/06/2009

    >Kalemine sağlık Jimi! Adını bahşetmeyen kardeşim Banu güvenle ilgili bir yazıda ne kadar felsefi bi derinlik olabilir, anlat da öğrenelim. Anlaşılan sen de kitle psikolojisiyle Banu Güven hayranı olanlardan birisin, sen boş kafalıysan yazı ne yapsın, yazıdan birşey çıkaramadıysan sorunu kendinde ara. Beğenmiyorsan siktirip gidersin sünger kafalı. okuma o zaman bu sitede çıkan yazıları.

  3. Gokhan Pala
    30/06/2009

    >Harika bir yazı.

  4. Anonymous
    03/07/2009

    >Banu Güven gerçeği daha iyi anlatılamazdı. Bugüne kadar özentilerle ilgili hissettiklerimi öyle güzel dile getirmişsiniz ki ne diyeceğimi bilemedim kusura bakmayın. Çok teşekkür ederim.

  5. Anonymous
    28/09/2009

    >Facebook'ta gördüm hislerime tercüman olmuşsun teşekkür ederim.

  6. Anonymous
    08/04/2010

    >Hayranım

  7. Anonim
    02/02/2016

    Linkler kurbaa olmu$

Anonymous için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Information

This entry was posted on 25/06/2009 by in Başka birtakım hassasiyetler, Genel and tagged , , .