Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
[Ad +acc.=–e doğru; nauseam (nausea isminin acc. hali) = mide bulantısı, kusma; İng. to a sickening or disgusting degree; argument from nagging ya da proof by assertion]
Bir teorinin, argümanın, konunun, metnin, vb. bir aktarım sürecinin okuyucu ya da dinleyiciyi bıktıracak kadar uzatılması ya da detaylandırılması esasına dayanır. (Argumentum) Ad nauseam Latince bir deyim olmasına rağmen 1600’lerin başından itibaren İngilizce bir deyim olarak kullanılmıştır. Repetitio yani tekrar safsatası olarak da bilinir, formülü şöyledir:
“X doğrudur, X doğrudur, X doğrudur, X doğrudur, X doğrudur,… dolayısıyla X doğrudur. X doğru olduğu için, X doğrudur.”
Bo Bennett’in eserinden (Logically Fallacious: The Ultimate Collection of Over 300 Logical Fallacies, 2012, ilgili madde) bir örnek: “‘Kill, Blood, Gore’ filmi en iyi film Oscar’ını hak ediyor. Başka güzel filmler de var ancak bunun gibi değil. Diğerleri de kendilerinden güzel şekilde bahsedilmeyi hak ediyor ancak Oscar’ı değil, zira sadece Kill, Blood, Gore Oscar’ı hak ediyor.” Charles Gray Shaw’un da bildirdiği gibi, bu safsata herhangi bir mantıksal bağ kurma amacından ziyade, karşı tarafın canını sıkmaya, midesini bulandırmaya dönüktür (Logic in Theory and Practice, Prentice-Hall, s.248).
Böyle bir safsatayla karşılaşmış birinden İngilizcedeki “you make me sick” yani “beni hasta ediyorsun” cevabı duyulabilir. Yine ortaya neden ya da yöntem bilgisi koymaksızın salt hedefe dönük sloganlaşmış ifadeler de, kalıplaşarak tekrarlandıkça ad nauseam safsatasına dönüşebilir, örneğin “Tek başına, iş başına”, “Yes, we can”, “No blood for oil”, “Obamacare will install death panels and kill your grandmother”