Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

>Doğaya karşı…

>

Bu suçun doğasındaki “doğa karşıtlığı” dinsel bir mana mı taşır, yoksa doğaya aykırı suçun doğası dinler tarafından da görmezden gelinmemiş midir? Bana kalırsa ikincisi geçerli. En eski/ilkel din örneklerinde, dinlerin bilhassa “yıkım sonrasında” rehabilite (rehabilitatio: yıkım sonrasında halkı teskin) ya da terapi (therapia: yıkım sonrasında halkı ayağa kaldırma) yetisi bireyden ziyade kabilenin bekasına dönüktü. Yani dinî ritüeller, kabilenin bekasını amaçlardı. Dualar yıllık hasatı gözetir ya da birtakım deprem, sel, yangın gibi felâketler gerçekleşmesin diye tanrısal güçlere teslim olan insanlar kibarca “dur” demiş olurdu. Bireyin dinle huzur bulması ve varlığını anlamlandırma telâşı sonraki meseledir, ilkel kabile dinlerinde öncelik topluluğun bekasıdır. Bu yüzden animist kabilelerde doğaya aykırı suçların tanrısal güçleri rahatsız edebileceği düşüncesi, doğadaki evrensel ya da sınırlı düzenin insanî manipülasyonla (büyü ya da kimi teknikler aracılığıyla) bozulabileceği, bu yüzden de kabile topluluğunun düzeninin de bozulabileceği düşüncelerine eklemlenir. Doğa bozulursa, biz de bozuluruz, çünkü doğa tanrısaldır, inanç bu.

Mezopotamya’da, daha önceki kavimlerle ve animist toplumlarla kıyaslanırsa, ilkel sayılmayacak olan Yahudi bir topluluğun doğaya aykırı & boşinançla dolu teknikler kullanan komşu topluluğa karşı önyargılı ve tahammülsüz davrandığını biliyoruz. İbn Vahşiyye’nin El-Filahatü’n-Nebati adlı kayıp eserinden alıntılar yapan İbn Meymun, meyve ağaçlarının doğaya aykırı bir biçimde döllemesi ve aşılanmasından ötürü Yahudi topluluğun, bu komşu topluluğun aşılı ağaçlarından limon yemediğini hatta söz konusu komşu topluluğu dışladığını söyler. Buradaki temel unsur, yahudilerin boşinanç ve günah olarak gördüğü ağaç aşılama işleminin bir tür ritüele dönüşmüş olmasıdır. Limon dalını defne ağacına ya da zeytin ağacına aşıladığında, zeytin büyüklüğünde limonlar elde eden söz konusu topluluğun doğa önündeki bu manipülatif tavrı Yahudilerin tek tanrısını kızdırırmış, inanılan bu. Yani doğanın bir parçasını bozmaya dönük bu aşılama işleminin bu denli ciddiye alınmış olması, işlemin tümüyle dinî bir ayine dönüşmüş olmasıyla alâkalıdır. Mircea Eliade aktarımıyla okuyalım:

“‘Aşılanacak dal çok güzel bir kızın elinde olmalı, bu arada adam onunla utanç verici ve doğaya aykırı bir biçimde (anal yoldan) cinsel ilişkide bulunmalı; ilişki sırasında genç kız dalı ağaca aşılar.’ Anlam açık: bitki dünyasında ‘doğaya aykırı’ bir birleşmeyi sağlamak için ‘doğaya aykırı’ bir cinsel birleşme gerekli kılınmıştır.” [Demirciler ve Simyacılar, Kabalcı Yay., 2003, s.36]

Mesele suçun işlenmesi değil, suçun ritüelleşmesi, başka örnekle, nasıl kendisine anal yoldan yapılanları aynalarla izlediği için Hostius Quadra Seneca tarafından “işlediği suçu gösteriye dönüştürmekle” kınanmıştı, aynı şekilde yahudiler de komşu topluluğa her daim başından belirli olan doğa düzenini bozdukları için değil, bunu dinî bir ayine dönüştürdükleri için kızıyordu. Yoksa, kimsenin defne ya da limon ağacını umursadığı yok, zeytin büyüklüğünde limon fikri çoğunuzu cezbetmiş bile olabilir. Hatta meyve biçimli sakızlar vardı, hatırlayan hatırlar, onlardan biri de limon şeklindeydi, tam olarak öyle göründüğüne eminim o doğaya aykırı limonların. Gerçi “bozulmuş olan”ın doğaya aykırılığı, mevcutluğundan ötürü doğallaşabilir, bunu da düşünmek gerekiyor. Sanırım habitus başlığında bu konuya biraz değinmiştim, yanlış hatırlıyor da olabilirim, oraya bir bakın, yoksa bana dönün, arar buluruz.

Share |

Yorum bırakın

Information

This entry was posted on 17/09/2010 by in Felsefe - bilim, Genel, Latince üzerine and tagged , , , .